Bu
videoya Huffington Post’ta denk geldim. “Yemek Pişirmek Hayatınızı Nasıl
Değiştirebilir?”
Michael Pollan tarafından hazırlanan kısa video,
sağlıklı beslenme konusuna değişik bir bakış açısı getiriyor. Michael Pollan
kim derseniz, “gıda entelektüeli ve aktivist” olarak tanımlanan Amerikalı
gazeteci ve yazar.
Pollan’ın argümanı çok net aslında: Ne
isterseniz yiyin ama kendiniz pişirin. Çünkü gıda endüstrisi tarafından
hazırlanan yiyecekler aşırı miktarda tuz, yağ ve şeker içeriyor ve bağımlılık
yapıyor. Pollan, Amerikalılarının çoğunun artık günde iki öğün hazır patates
kızartması yediğini söylüyor. Gıda şirketleri, eskiden arada bir yenilen tatlı
ve tuzluları neredeyse sınırsız şekilde sunduğu için, bu tür gıdalar günümüzde çok
daha fazla tüketiliyor.
Hazır gıdaların ev yapımı versiyonlarını yapmaya çalışan
bir anne olarak Pollan’ın söylediklerine kesinlikle katılıyorum. Artık aklınıza
gelebilecek neredeyse her gıdayı hazır almak mümkün. Ve ne yazık ki giderek
daha fazla insan, evde puding pişirmeye, limonata, kek veya kurabiye yapmaya ne
gerek var diye düşünüyor. Henüz bir yaşını doldurmamış bebeğine parkta hazır
kek yediren anne gördüm. Çocuklarının okul beslenmesini tamamen ambalajlı
gıdalarla hazırlayan ebeveynler var. Eskiden bir tatlı, bir tuzlu formülüyle
hazırlanan dost ikramlarına hazır bisküvi çıkarma alışkanlığı giderek artıyor.
Gıdanın zahmetsiz olmasını istemiyorum, sağlıklı
olması daha önemli. Ayrıca ambalajlı gıdaların lezzetli olduğunu da
düşünmüyorum. Bu kesinlikle alışkanlık meselesi. Pollan da videoda bunu
söylüyor; bu gıdalar bizde bağımlılık yapacak şekilde tasarlanan mühendislik
ürünleri aslında. (Gıda sektörünün çocukların sağlıklı yiyecek seçimi yapma
haklarını ellerinden aldığını söyleyen Anna Lappe’nin benzer görüşleri dile
getirdiği videosunu daha önce paylaşmıştım. Lappe, bu yiyeceklerin doğal
gıdalarla alamayacağımız kadar şeker ve yağ içermeleri yüzünden bağımlılık yaptığını
söylüyordu videoda.)
Hazır gıdalardaki yağ, tuz ve şeker bileşenlerini ev
tipi olarak düşünmemek lazım bu arada. Bunlar da endüstriyel girdiler. Gıda
etiketlerini okursanız çok mısır şurubundan, glikoz şurubuna, yapay
şekerlerden, palmiye yağlarına hiç de ev tipi olmayan pek çok maddenin
kullanıldığını görürsünüz. Bunların üzerine bir de gıdaların raf ömrünü uzatan,
kıvamını artıran bir sürü kimyasal koruyucu ve katkı maddesi var işin içinde.
Bu katkı maddeleri gıdaların bozulmasını öyle uzun sürelerle engelliyor ki,
kimi zaman bu durum basın haberlerine konu oluyor. 14 yıl bozulmadan kalan
hamburger haberini hatırlarsınız belki.
Pollan sağlıklı beslenme konusunda çok temel bir
ilkeyi hatırlatıyor bizlere. İstediğimizi yiyebilmek; tabi gerçek gıda olması
koşuluyla. Buna itiraz etmek mümkün olabilir mi?
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder