Bu yazıyı Seattle Organic Restaurants’ın sitesinden
okudum. İnsan sağlığına en zararlı gıdaları, koruyucuları ve katkı maddelerini
bir liste halinde sıralamışlar. Böyle toplu halde görmek ilginç geldiği için
paylaşmak istedim. İşte liste:
“Zararlı
Gıda, Koruyucu ve Katkı Maddelerinde İlk 10
1. Gazlı
İçecekler, Spor İçecekleri ve Şekerle Tatlandırılmış İçecekler
Gazlı
içeceklerin içinde bulunan sakarin ve aspartam gibi tatlandırıcılar beynin
nörokimyasını değiştirdikleri için aslında küçük miktarlarda alınan
zehirlerdir. Ayrıca bu tür içeceklerin içinde bulunan yüksek fruktozlu mısır
şurubu da cıva içermektedir ve uzun vadede vücut hücrelerine zarar vermektedir.
2. Rafine Şeker
Aşırı şeker tüketimi
sonucunda ortaya çıkan insülin seviyesindeki yükselme, kilo alımı, şişkinlik,
yorgunluk, migren, bağışıklığın zayıflaması, safra taşı, obezite, meme kanseri,
dişeti hastalıkları ve diş çürükleri ve kalp hastalıklarına neden olabilir. En
iyisi mümkün olduğunca rafine olmayan şekerleri kullanmaktır.
3. MSG (Monosodyum Glutamat)
MSG gıdalara tat vermek,
tadını kuvvetlendirmek için kullanılan bir katkı maddesidir. Tat ve aromayı
kuvvetlendirici böyle bir maddeye ihtiyaç duyulmasının nedeni artık gıdaların
tat ve aromalarını yitirmeleridir. Bunun nedeni ise aşırı pişirme, çeşitli
kimyasal ve böcek ilaçlarının kullanımı ve tarım yapılan toprakların besleyici
gıda üretme özelliklerini yitirmesidir. Beyindeki sinir hücrelerine zarar
verdiği bilinmesine rağmen yetkililer MSG kullanımına pek aldırıyor gibi
gözükmemektedir. Çünkü bu madde bebek mamaları, az yağlı süt, şekerlemeler,
sakız, içecekler, reçetesiz satılan ilaçlar (özellikle çocuk ilaçları), meyveli
yoğurtlar ve reçeteli ilaçlar, serumlar, suçiçeği aşısı gibi pek çok gıda ve
ilacın içinde bulunmaktadır. Ama hepsi bu değil. MSG’nin en büyük zararlarından
biri doğal büyüme hormonunu engellemesi ve obeziteyi artırmasıdır. Bu maddenin
diğer zararlı etkileri arasında başağrısı, bulantı, halsizlik, boyun ve
kollarda yanma hissi, hırıltı veya solunum güçlüğü, kalp ve nabızda düzensizlik
ile kalp çarpıntısı yer almaktadır.
Beslenmenizden MSG’yi
tamamen çıkarmak için etiketinde şu maddeler bulunan gıdaları tüketmemeniz
gerekiyor: Monosodyum glutamat, serbest glutamat, hidrolize proteinler, otolize
maya, maya ekstratı (özü), kazein ve “doğal” veya yapay aromalar. Kolay gelsin!
GDO’lar, DNA’ları modifiye
edilmiş bitki veya hayvanlardır. ABD’de yetiştirilen mısır, soya fasulyesi,
pamuk ve kanolanın büyük çoğunluğunun genetiği değiştirilmiştir ve bu
maddelerin biri veya birkaçı neredeyse her işlenmiş gıdada bulunmaktadır. Bu
konuda yapılan bazı araştırmalarda GDO’nun gıda zehirlenmesi, alerji
yatkınlığı, bağışıklık baskılanması, antibiyotik direnci ve kanser olasılığını
artırdığına dair bulgulara erişilmiş fakat bu araştırmalar çeşitli sebeplerle
durdurulmuştur. Araştırmaların durdurulmasının en önemli nedeni, ABD’de genel
olarak gıda ve GDO’ların üretiminin sonlandırılması halinde yaşanabilecek gıda
sıkıntıları konusunda bir ulusal (veya askeri) politika geliştirilene kadar
medyadaki GDO çılgınlığının bastırılmak istenmesidir.
5. BHA/BHT
BHA/BHT, kızartma yağının
kullanıldıktan sonra soğutulup, yeniden ısıtılarak tekrar tekrar
kullanılmasıdır. Bu uygulama birçok restoranda yapılmaktadır. Peki bunun ne
zararı var? Uykuyu etkilemesi, vücut enerjiye ihtiyaç duymazken iştahı
artırması, uzun vadede ise karaciğer ve böbrek hasarı, saç dökülmesi, kanser,
fetüs anomalileri ve büyüme geriliği riskini saymazsak pek bir şey yok. Bir de
bu alanda kesin bir veri olmamasına rağmen ben bu maddenin kullanımının zeka
geriliğine bile yol açabileceğini düşünüyorum.
6. Sodyum Nitrat ve Nitrit
Bunlar konserve ve
işlenmiş gıdalara katılan koruyucu maddelerdir. Sodyum nitrat ve nitrit
özellikle domuz pastırması, sığır konservesi, jambon, şarküteri etleri (salam
vb.) ve sosiste kullanılmaktadır. Bunlar hakkında daha fazla bir şey söylemeye
gerek var mı?
7. Kafein
Burada bahsedilen özellikle kahvede ve işlenmiş poşet
çaylarda bulunan kafeindir. İyi bir antioksidan olan organik yeşil çayı hariç
tutmak gerekir.
Ölçülü tüketildiği takdirde (haftada 3 fincan çay veya
kahve) doğal kafein pek çok insana iyi gelir. Gazlı içeceklere, sakıza, diyet
haplarına ve ağrı kesicilere katılan kafein ise kemiklerde kalsiyumun
tutulmasına engel olduğu için osteoporoz ve kısırlık gibi sorunlara neden
olabilen bir katkı maddesidir. Yüksek dozlarda alınan kafein doğum
anomalilerine, düşüklere, kalp hastalıklarına, depresyona, davranış
değişikliklerine ve uykusuzluğa neden olabilir. Kafein yoksunluğu semptomları
arasında ise baş ağrısı, duyarlılık, uyku hali ve uyuşukluk yer almaktadır.
8. Bromlu Bitkisel Yağlar
(BVO)
Alkolsüz içeceklerde
stabilizatör olarak kullanılan BVO’nun temel maddesi olan bromat bir zehirdir.
% 2 BVO içeren bir içeceğin 60 ml.si bir çocuğu ciddi şekilde zehirleyebilir.
Yetişkinlerde ise bu katkı maddesi, bağışıklığı azaltarak ve histamini
tüketerek alerjik reaksiyonlara neden olabilir.
9. Kısmi Hidrojenize Bitkisel
Yağ
Kısmi hidrojenize bitkisel
yağ, bitkisel yağın hidrojenize edilmesiyle üretilir. Bu işlem
gerçekleştirildiğinde doymamış (iyi) yağların oranı azalır ve transyağlar açığa
çıkar. Transyağlar; katı bitkisel yağlar, bazı margarinler, krakerler,
şekerlemeler, unlu mamuller, kurabiyeler, atıştırmalıklar, kızarmış yiyecekler,
salata sosları ve birçok işlenmiş gıdada bulunurlar. Transyağların kalp
hastalıkları, meme ve kolon kanseri, damar sertliği ve yüksek kolestrolle
ilişkisi bulunmaktadır.
10. Tarım İlaçları
Birçok uzman, tarım
ilaçlarının % 10’unun insanlar üzerindeki etkilerinin araştırıldığını ve
bunların çok az etkiye sahip olduğunun görüldüğünü söylemektedir. Ancak, bu
ilaçlar zamanla vücudumuzda birikmektedir. Örneğin ABD’de anne sütünde %99
oranında tehlikeli seviyede DDT mevcuttur. Artık herkesin kanında ölçülebilir
seviyede PCB, diyoksin, heptaklor, aldrin, dieldrin veya başka zirai ilaçlar
bulunmaktadır. Bu kimyasallar bünyemizden atılamadığı için zamanla endokrin,
üreme, dolaşım, bağışıklık ve merkezi sinir sistemlerimizi zayıflatırlar. Bunun bir sonucu olarak da kalp
hastalıklarına, kansere ve alerjilere yakalanma riskimiz artar. Vücutta zirai ilaç birikmesi ayrıca,
enfeksiyonlara karşı direncimizi de azaltır. Bu kimyasallar, kısırlığa,
düşüklere ve doğum defektlerine de neden olabilmektedir. Bir de insanlar
üzerindeki etkileri araştırılmamış % 90’lık bölüm ne olacak?
Ne Yapmalı?
Vücudunuzdan toksinleri
atmak için bol bol doğal su ve taze sebze suyu tüketin. Bağışıklığınızı
güçlendirmek için günde 8-9 saat uyuyun. Vücudunuzu ve zihninizi rahatlatmak
için egzersiz yapın. Önemli bir nokta da ne kadar az televizyon seyrederseniz
gıda reklamlarına o kadar az maruz kalırsınız ve tükettiğiniz işlenmiş gıda
miktarı azalır. Ve son olarak yedikleriniz hakkında bilinçli olun. Bunların
hepsini bir günde yapamazsınız belki ama aşama aşama gerçekleştirebilir ve
sağlığınızı koruyabilirsiniz.”
İşte yazı böyle. Yazının
monosodyum glutamat bölümünü okurken, aklıma çocuklar istediği için eve aldığım
çikolatalar geldi. Glikoz ve mısır şurubu gibi şekerler, yapay tatlandırıcılar
içerenleri zaten almıyorum ama ya aroma? İçindekilere tekrar bakınca vanilya
aroması gördüm, herhalde bu da tür bir katkı. Üstelik bu aldığım çikolata
“koruyucu ve katkı maddesi içermez” diye satılanlardan. Bir de soya lesitini
var içeriğinde, onun da GDO’lu soyadan üretilip üretilmediğini bilmiyorum tabi.
ABD’den ithal edilmiş olabilir. Hani bizde GDO’lu ürünler yasak ya, peki bir
sürü işlenmiş gıdanın içeriğinde okuduğum “mısır şurubu” ve “soya lesitini”
acaba GDO’lu mısır ve soyadan yapılmış olabilir mi? En iyisi çocukları bu tür
çikolatalardan da mümkün olduğunca uzak tutmak. Eve almayarak başlamak ilk adım
galiba.
Sağlığımızı gıda sanayine
feda etmek istemiyorsak, yediklerimiz hakkında gerçekten bilinçli olmalıyız.
Bir sürü zararı olan zehirler “yasal” zırhı altında yediklerimize bu kadar
kolay katılabiliyorsa, bu konuda ekstra uyanık olmak şart oluyor. İnsan
sağlığını korumanın öyle pek de öncelikli olmadığı küresel gıda sisteminde
kendimizi ve çocuklarımızı korumanın yollarını biz bulmalıyız. Gıdada yenilikten,
buluştan, parlak fikirlerden kaçınmak gerekiyor önce. Çünkü ne kadar pratik,
işlevsel ve lezzetli olsalar da bu yenilikler ve buluşlar sağlımızı tehlikeye
atmaktan başka bir işe yaramıyor. İhtiyacımız olan doğal, ilaçsız ve katkısız
yetiştirilmiş bütün gıdalar. Konservesine ihtiyacım yok, kuru fasulyemi kendim
ıslatırım. Köftemi, çorbamı, pudingimi kendim yaparım. Yapamadıklarımı da
nereden aldığımı bilmeye, nasıl yetiştirildiğini ve hazırlandığını öğrenmeye
çalışırım. İster “gıda farkındalığı” deyin buna, isterseniz “bilinçli tüketici
olmak”. Adının ne olduğunun önemi yok, önemli olan doğal ve sağlıklı gıdalarla
beslenmenin imkansız olmadığını bilmek ve yolun başında yılmamak.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder