İnternet çağında tüketicinin gücü hiç de öyle
yabana atılacak cinsten değil. Blogda paylaştığım bazı yazılarda bu düşünceyi
sıkça vurgulamaya çalışıyorum. Doğru yolda olduğumuzu gösteren bir habere denk
gelince paylaşmak istedim. Sadece sorunları değil, olumlu gelişmeleri de
paylaşmak önemli çünkü.
Associated Press tarafından 17 Aralık 2013’te
yayınlanan haber Candice Choi’e ait. Haberin tam metnine şuradan
ulaşabilirsiniz.
“Gıda etiketlerinden yabancı maddeler kayboluyor”
başlıklı haberde, tüketicilere gıda etiketlerini incelemeleri öneriliyor ve
önceden gördükleri bazı maddelerin artık etiketlerde yer almadığı vurgulanıyor.
Haberde, tüketicilerin yediklerine artık daha
fazla dikkat ettikleri söyleniyor. Haberin devamında gıda katkılarının online
dilekçeler ve bloggerlar tarafından eleştirilmesinden endişe eden gıda
şirketlerinin, bu maddeleri ürünlerinden çıkardıkları belirtiliyor.
Bu durumun örnekleri de sıralanıyor. Bir asitli
içecek şirketinin, bu sene ürünlerinden bromine bitkisel yağı çıkaracağını duyurması
mesela. Gıda katkılarının en zararlılarından biri sayılan bu maddeyle ilgili
daha önce paylaştığım yazıya şuradan ulaşabilirsiniz. Bu madde, spor içeceklerinde
renk dağılımının düzgün olması için kullanılıyormuş.
Tüketici baskısıyla gıda içeriği değiştirmeye bir
diğer örnek ünlü bir kahve zincirinin böceklerden elde edilen bir renklendirici
yerine, domates sosuna geçiş yapması.
Başka bir gıda şirketi de peynirli makarnada
kullanılan yapay renklendiricilerin yerine, doğal baharatlardan renk elde etme
yoluna gideceklerini açıklıyor.
Hemen hatırlatayım, bu örnekler Amerika Birleşik
Devletleri’nden. Haberde adı geçen şirketlerin hepsi ülkemizde de faaliyet
gösteriyor ama bu kararların ülkemiz için geçerli olup olmadığını bilmiyorum. Açıkçası
sorsam da öğrenebileceğimden emin değilim. Çünkü blogda Etiket Cadısı köşesinde
gıda içerikleriyle ilgili firmalara sorduğum sorular ve bunların yanıtlarına
yer veriyorum. Ne yazık ki, bir ikisi haricinde hiç yanıt alamıyorum. Ülkemizde
tüketicinin bilgi edinme hakkına gösterilen saygı bu düzeyde maalesef.
Ama, tüketicinin gıda üreticileri üzerinde baskı
oluşturduğu tek yer ABD değil neyse ki. Bizde de benzer sevindirici gelişmeler
yaşanıyor. Hemen aklıma gelenler, Greenpeace Türkiye’nin kampanyası sonucu Türkiye
Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu’nun gıda amaçlı GDO için ithalat
başvurusunu geri çekmesi.
Mısır şurubunun zararları gündeme geldiğinden ve
tüketiciler bu konuda bilinçlenmeye başladığından beri ülkemizde bazı firmaların
bunu kullanmadıklarını duyurmaları başka bir örnek.
Bu örnekler bize, ciddi bir baskıyla
karşılaştıklarında üreticilerin geri adım atabileceklerini gösteriyor. Üstelik
alternatif medya çağında biz tüketicilerin bir baskı grubuna dönüşmesi artık
daha kolay.
Bu değişimi başlatmak için önce tüketici olarak
gücümüzün farkına varmalıyız. Tüketici, sektör tarafından kendine sunulanlar
arasında seçim yapan ve tek gücü satın almamak olan bir unsur değil artık.
Paylaştığım haberde de bu nokta üzerinde duruluyor
ve tüketicilerin artık aktif bir güce dönüştükleri, tükettikleri ürünlerle
ilgili değişimi başlatan taraf oldukları ve bunu da sosyal medya ve genel
olarak internetin sağladığı olanakları kullanarak yaptıkları söyleniyor.
Elbette bir ürünü tüketmemek de önemli bir güç ama
değişim başlatmak için yeterli olmayabiliyor her zaman. O yüzden, aktif gücü,
yani değişimi talep eden taraf olmayı önemsiyorum. Zaten, gıda katkıları
yüzünden ambalajlı ürünleri büyük ölçüde hayatımdan çıkardım. Ama bunun gıda
şirketlerini değişime yöneltme gücü sınırlı. Oysa bu tavrımı bir e-postayla
şirkete yazdığımda, başka kişilerden de bu yönde mesajlar geldiğinde, gıda
şirketlerinin talepleri görmezden gelmesi daha zor hale geliyor.
Özetle, sağlığımızla
doğrudan ilişkili gıda konusunu gıda şirketlerinin inisiyatifine bırakmak
zorunda değiliz. Biz tüketiciler de bu denklemin bir parçasıyız ve kendimiz
için iyi olanı isteme hakkımız var.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder