Bir beyaz et firmasının hayvan yemi olarak GDO’lu soya
kullandığını resmi açıklamayla duyurması bu hafta medyada ve sosyal medyada yer
bulan konulardan biriydi. Söz konusu firma, tavuk yemi olarak genetiği
değiştirilmiş soya kullandığını açıkladı.
Bu açıklama bana itiraftan çok bir meşrulaştırma çabası
gibi geldi. Birkaç şey söyleniyordu:
GDO’lu mısırların yem olarak kullanılmadığı çünkü
ülkemizde yem ihtiyacını karşılayacak mısır üretimi yapıldığı,
Yem olarak kullanılan soyanın GDO’lu olduğu ve bu maddenin
Avrupa ülkeleri, Kanada, ABD ve Japonya’da insan ve hayvan gıdası olarak
kullanımına izin verildiği,
Tavukların GDO’lu yemle beslenmesinin “etine geçmesine”
neden olmadığı.
Ana hatlarıyla açıklama böyle. Yani GDO’lu yem
kullandıklarını kabul ediyorlar, hemen arkasından da bunun insan sağlığına
zararı olmadığını söylüyorlar.
Gıda sektörünü tüketici ilgisiyle takip eden birisi
olarak, önceki sektör açıklamalarını inandırıcı bulmadığım gibi bu açıklamadan
da tatmin olmadım. Beyaz etin son derece sağlıklı koşullarda üretilerek
soframıza geldiğine bizi ikna etmeye çalışan sektör nedense her fırsatta GDO’lu
yem ithalatı için resmi başvurular yapıyor. Bunlar açığa çıktığında verdikleri
karşılık genellikle “GDO’nun zararlı olduğuna dair kesin bir kanıt yok”
çerçevesinde oluyor.
Gıda
veya daha genel olarak beslenme/sağlık ilişkisini bugün artık herkes kabul
ediyor. Beslenme bağlantılı hastalıklar kavramı giderek daha fazla
kullanılıyor. Kimyasal katkıların, koruyucuların, tarım ilaçlarının, antibiyotiklerin
insan sağlığını olumsuz etkilediği birçok uzman tarafından söyleniyor. Hatta
Dünya Sağlık Örgütü, besicilikte antibiyotik kullanımını, antibiyotik
direncinin nedenleri arasında sayıyor. Demek ki hayvanların neyle beslendiği
bizi etkiliyor. (Örgütün açıklamasına şuradan ulaşabilirsiniz.)
İleride benzer açıklamaların GDO konusunda da geleceğine
eminim. Gıda sisteminin işleyişi böyle
ne yazık ki. Önce endüstri bir üretim aracı, yöntemi, maddesi vs. buluyor ve o
“buluş” maliyeti düşürmek ve karı artırmak için yaygın olarak kullanılıyor.
Sonra bağımsız bilim çevreleri konunun zararlarını gündeme getirmeye
başladığında, “zararlı olduğuna ilişkin yeterli veri yok” türünden
açıklamalarla geçiştiriliyor. Zararları artık görmezden gelinemeyecek şekilde
kesinleştiğinde kullanımından vazgeçiliyor. Üstelik o maddeyi yıllarca
kullanmış olan firmalar, insan sağlığını verdikleri önemi göstermek için
ürünlerinde o maddenin kullanılmadığını gururla duyuruyor. Tabi bu arada,
kazancı artıracak ve maliyeti düşürecek başka teknikler uygulanmaya başlıyor.
Günümüzde gıda üretiminin her alanında döngü bu ne yazık ki. İnsana, doğaya
zararlı olup olmadığına bakmadan üret, zararlı olduğu artık inkar edilemez
noktaya gelince yenisini kullanmak üzere bırak. Bu kötü döngüde olan bizlere,
toprağımıza, dünyamıza oluyor.
Halbuki gıda söz konusu olduğunda sadece güvenilir
olduğundan emin olunan maddelerin kullanılması gerekir. En küçük bir şüphe bile
kullanılmaması için yeterlidir. Daha doğrusu ideal bir sistemde böyle olması gerekir.
GDO konusunda ise şüpheler artık küçük olmaktan çok öteye geçti. GDO’nun zararları
bilimsel olarak kanıtlanmadı, GDO’lu yemle beslenen hayvanın etinden insana geçmiyor
gibi açıklamaları kesinlikle ikna edici bulmuyorum. (GDO konusundaki şu
videoyu izlemenizi öneririm.)
Beyaz ete ve firmanın açıklamasına dönecek olursak, gıda
sistemi böyle devam ettiği sürece bu tür çok itirafla karşılaşırız. Her şeyin
maksimum kazanç üzerine kurulduğu, daha fazla kazanç için insan sağlığının geri
planda tutulduğu bu sistemde bir firmanın daha ucuz yem almak için yaptığı
başvuru beni şaşırtmıyor.
Kendi adıma mücadele yöntemim bu tür gıdalardan elimden
geldiğince uzak durmak. Beyaz ete güvenimi uzun süre önce yitirdiğim için yılda
bir-iki kez doğal üreticilerden aldığım tavuk giriyor evimize. Elimden geldiğince
bütün gıda alışverişimizi doğal üreticilerden yapmaya çalışıyorum. Bunu tamamen
başardığımı söyleyemesem de, ne yapsam kazançtır diye düşünüyorum. Artık neredeyse
günlük sıklıkta aldığımız gıda sektörü haberlerinden öğrendiğim en önemli şey
ise doğal beslenme kararımızın ne kadar doğru olduğu.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder