“İnsanlar
Yiyeceğe Gerçekten Bağımlı Olabilir mi?” shine.yahoo.com’da gördüğüm yazının başlığı hemen dikkatimi çekti. Daha
önce de bu konuda “Yemek Bağımlılığının 5 Önemli İşareti” başlıklı yazıyı
paylaşmıştım blogda. “Yemek bağımlılığı” ifadesi abartılı gelebilir
bazılarımıza. Ama adına ne dersek diyelim, bazı gıdaların vücudumuzun
işleyişini bozduğu, açlık-tokluk algımızı değiştirdiği artık çok sayıda bilim
insanı tarafından dile getiriliyor.
Bazı gıdalar derken kastettiğim; işlenmiş, besleyici değerinden uzaklaştırılmış endüstriyel gıdalar tabi ki. Bu tür yazıları da bu gıdaların zararları konusunda bilgiler içerdikleri için paylaşıyorum. Çünkü reklâmlarda sevgi, mutluluk, paylaşım gibi duygularla ilişkilendirilerek pazarlanan hazır gıdaların masum olduklarına inanmıyorum. Bu gıdalar bizi beslemiyor, doyurmuyor, üstelik vücudumuzun işleyişini de bozuyor.
Ortalık bu tür gıdalardan geçilmiyor, her yerde elimizin altına, gözümüzün önüne yerleştiriliyor işlenmiş yiyecekler. Sonra da şişmanlık furyası başladı deniliyor. Şişmanlık insanların irade sorunu olarak tanımlanıyor. Pazarlama bombardımanlarıyla sağlıksız gıdaları her yerde gözümüze sokan endüstrinin hiç mi payı yok bu sorunda?
Bazı gıdalar derken kastettiğim; işlenmiş, besleyici değerinden uzaklaştırılmış endüstriyel gıdalar tabi ki. Bu tür yazıları da bu gıdaların zararları konusunda bilgiler içerdikleri için paylaşıyorum. Çünkü reklâmlarda sevgi, mutluluk, paylaşım gibi duygularla ilişkilendirilerek pazarlanan hazır gıdaların masum olduklarına inanmıyorum. Bu gıdalar bizi beslemiyor, doyurmuyor, üstelik vücudumuzun işleyişini de bozuyor.
Ortalık bu tür gıdalardan geçilmiyor, her yerde elimizin altına, gözümüzün önüne yerleştiriliyor işlenmiş yiyecekler. Sonra da şişmanlık furyası başladı deniliyor. Şişmanlık insanların irade sorunu olarak tanımlanıyor. Pazarlama bombardımanlarıyla sağlıksız gıdaları her yerde gözümüze sokan endüstrinin hiç mi payı yok bu sorunda?
Hangi sektör olursa olsun, “endüstri pazarlar, insanlar
seçimlerini yapar” görüşüne katılmıyorum. Bu görüşü kabul etmek,
üreticinin sorumluluğun olmadığını kabul etmek demek. Siz çocukların en sevdiği
kahramanların resimlerini basın ürünün üzerine, televizyonlarda sürekli reklâmlarını
verin, marketlerde tam kasa çıkışlarına yerleştirin, sonra da tercihlerinden
dolayı çocukları sorumlu tutun, öyle mi? Yani, iradeli olsun çocuklar,
yemesinler sağlıksız gıdaları, şişmanlamasınlar. Ne güzel bir bakış açısı değil
mi? Böyle bir yaklaşımı kabul edilebilir
buluyor musunuz?
Ne yani, reklâmları yapılmasın mı böyle ürünlerin
diyebilirsiniz. Evet, yapılmasın. Bu görüşü radikal bulanlar olabilir biliyorum
ama dünyanın bazı yerlerinde özellikle çocuklara yönelik gıda reklâmlarına
sınırlamalar getirilmesi, cips gibi bazı gıdaların üzerine “sağlığa zararlıdır”
ibaresi konulması önerileri şimdiden tartışılıyor. İşlenmiş gıdaların zararları
hakkında daha çok bilgi sahibi oldukça bu tür önlemlerin hayata geçirileceğine
inanıyorum.
Ülkemizde de atılıyor bu yönde adımlar. Mesela okul kantinlerinde kolalı içeceklerle cips satışı yasak bir süredir. Yeterli olmasa bile sevindirici ve önemli bir adım. Cips ve kolalı içeceklerinin zararının kabul edilmesi anlamına geliyor aynı zamanda. Peki, bu gıdaların zararları kabul ediliyorsa, kantinlerde satışı yasaklanıyorsa, neden reklâmları da tartışılmasın?
Neyse, yine uzun bir giriş yazısı oldu. Şimdi Dean Anderson tarafından hazırlanan yemek bağımlılığıyla ilgili yazıyı paylaşma zamanı.
Ülkemizde de atılıyor bu yönde adımlar. Mesela okul kantinlerinde kolalı içeceklerle cips satışı yasak bir süredir. Yeterli olmasa bile sevindirici ve önemli bir adım. Cips ve kolalı içeceklerinin zararının kabul edilmesi anlamına geliyor aynı zamanda. Peki, bu gıdaların zararları kabul ediliyorsa, kantinlerde satışı yasaklanıyorsa, neden reklâmları da tartışılmasın?
Neyse, yine uzun bir giriş yazısı oldu. Şimdi Dean Anderson tarafından hazırlanan yemek bağımlılığıyla ilgili yazıyı paylaşma zamanı.
“İnsanlar Yiyeceğe Gerçekten Bağımlı Olabilir
mi?
Hiç aşırı yemek yediğinizi ve buna son veremediğinizi
hissettiğiniz oldu mu? Aç olmasanız bile yemeye direnemeyeceğiniz gıdalar var
mı? Niyetiniz çok az bir şey yemek olsa bile, bir kez başlayınca yemeye son
vermekte zorlanıyor musunuz?
Bu sorulara cevabınız evetse yalnız değilsiniz. Peki,
sorun ne? Yeme bağımlısı olabilir misiniz acaba? Kısa bir süre öncesine kadar
pek çok uzman bu soruya “hayır” yanıtını verirdi. Bağımlılık konusunda yaygın
olan görüşe göre, uygun biyolojik özelliklere sahip insanlar uyuşturucu veya
alkol bağımlısı olabilirlerdi ama yiyecek, alkol, kokain veya metamfetaminle
aynı kategoride ele alınabilecek bir şey değildi. Ne de olsa insanlar
brokoliye, yulaf ezmesine ya da tavuk etine bağımlı olmazlar. Bazı yiyeceklerin
(özellikle rafine şekerli, yağlı ve tuzlu gıdalar) insanların bir bölümünde
iştahı artırdığının ve tokluk sinyallerini bozduğunun bilinmesine rağmen, bu
durumlar yine de gerçek madde bağımlılığıyla aynı türde görünmemiştir uzmanlara.
Ancak, kısa bir süre önce elde edilen kanıtlar işin
rengini değiştirmeye başladı…
Bazı araştırmalar, ailelerinde alkolizm sorunu olan
insanların, ailelerinde böyle bir sorun olmayan insanlara göre daha fazla
obezite riski taşıdığını ortaya koydu. Daha da önemlisi, hayvanlar üzerinde
yapılan yeni çalışmalar yeme davranışının nörobiyolojisi konusundan bize çok
benzeyen farelerin, bazı yiyecek türlerine karşı bağımlılık geliştirdiklerini
ve insanlarda uyuşturucu bağımlılığının son evresinde görülen davranışlara
benzer davranışlar sergilediklerini gösterdi.
En yeni kanıtlar ise, beyin görüntüleme
teknolojisindeki gelişmeler sayesinde açığa çıktı. Bu teknoloji sayesinde
insanların bazı yiyecekleri yediğinde veya aşırı yeme halinde beyinde neler
olduğunu gözlemleme şansı yakalandı. Ve sonuçta, bu durumlardaki beyin faaliyetinin
uyuşturucu bağımlılarında gözlenen beyin faaliyetlerine çok benzediği ortaya
çıktı. Yani uyuşturucu alan bir kişiyle, duble çizburger yiyen bir yemek
bağımlısının beyinlerinde aynı aktivitelerin meydana geldiği görüldü.
Bu gelişmeler sayesinde, son dönemde “bağımlılık”
kavramının tanımı epey değişti. Artık herhangi bir madde kullanımını içermeyen
davranışlar da bağımlılık kapsamında ele alınıyor. Pek çok sağlık uzmanı ve
araştırmacı, insanların kumar, seks, alışveriş, bilgisayar oyunları, internet
gibi şeylere bağımlılık geliştirmesinin mümkün olduğunu kabul ediyor günümüzde.
Bu bakış açısına göre bağımlılık davranışlarının tümündeki ortak payda,
bağımlılığa nörobiyolojik yatkınlığı olan insanlarda beynin temel haz/ödül
merkezindeki güçlü bir tepkiyi tetikleyen herhangi bir davranışın bu zevk
tepkisiyle güçlenmesidir. Bu etkili teşvik zamanla, bireyin “normal” algısını
ve kendini kontrol süreçlerini olumsuz etkileyebilir ve bu durum davranışın
kontrolünü daha da güçleştirir. Aslında bağlandığımız şey, madde ya da davranış
değil, bunların beynimizde neden olduğu tepkimedir. Bu bakış açısıyla, bizi
rahatsız eden duygularla başa çıkmak için yemek olarak tanımlanan “duygusal
yemek yeme” kavramını da yeniden düşünmemiz gerekmektedir.
Bu bilgilere bakıp, aşırı değerlendirmeler de yapmak
mümkün tabi. Aşırı yeme, duygusal yeme veya obeziteyle mücadele eden insanların
hepsinin yemek bağımlısı olduğunu düşünmek gibi mesela. Ama böyle düşünmek için
bir neden yok tabi ki. Aynı şekilde, “bağımlılık geni”ne sahip bir insanın
otomatik olarak bir yemek bağımlısına dönüşeceğini düşünmek de doğru değil.
Çünkü bu türden kontrol edilemez bir davranışın gelişmesi için uzun bir zamana
yayılan pek çok faktörün bir araya gelmesi gerekiyor. Ayrıca, uzun süredir
bağımlı olanların bile doğru yardımla iyileşebildiklerini de unutmamak lazım.
Bu aşamada, bu araştırmaların belki de en önemli etkisi,
fast-food dükkanlarında ve marketlerin abur-cubur reyonlarında bulunan gıdaları
tüketmenin yeme bağımlılığı geliştirilmesi anlamında büyük bir risk
oluşturduğunun anlaşılması. “Aşırı Yemenin Sonu” isimli kitabında Dr.
David Kessler, rafine şeker, yağ ve tuz yönünden zengin iştah açıcı gıdaların
beyin kimyasını değiştirdiğini ve aç olmasalar bile insanların bu tür
yiyecekleri daha fazla istemelerine neden olan bir iştah yarattığını
söylemektedir. Eğer bağımlılığa yatkın bir bünyeniz varsa, bu tür işlenmiş
gıdaların ağırlıklı olduğu bir beslenme biçimi, sizde zamanla ciddi bir yemek
bağımlığı sorununun gelişmesine neden olabilir. Araştırmalar, yemesi zevk veren
bu tür gıdaların fotoğraflarına bakmanın bile yeme isteğini tetiklediğini
ortaya çıkarmış. Bu veri, gıda reklâmcılarının da gözünden kaçmamış tabi.
Yeni bilimsel verilerin bize söylediği bir başka şey
de, aşırı
yeme sorunlarını irade eksikliğine ve kişisel zayıflıklara bağlamanın doğru
olmadığı gibi, sorunun çözümüne katkı da sağlamadığı. Kontrol dışı yeme
sorununu yaşamamak veya bu sorundan kurtulmak için gıdaları tanımalı ve bizim
için sorun yaratacak olan gıdaların farkında olmalıyız. Ve bu bilgiyle ne
yediğimizi ve ne kadar yediğimizi kontrol altında tutmalıyız. Bu yolda atılacak
en önemli adım ise bunu yapabileceğimize inanmak.
En azından bazılarımız için ne yediğimiz, sağlıklı
bir beslenme programına sadık kalmamıza ve sağlıklı bir kilo düzeyini
korumamıza önemli katkı sağlayabilir. Sorun, bu göze çok çekici gelen gıdaların
içinde ne kadar kalori bulunduğu değil. Asıl sorun, bu tür gıdaların yemeyi durdurma
kabiliyetimiz üzerindeki etkileri. Bunun anlamı, bağımlılık
geliştirmeye yatkın kişilerin “tetikleyici gıda” olarak
adlandırılabilecek bu tür gıdaların alımını azaltmak yerine, beslenmelerinden
tamamen çıkarmaları gerektiğidir.
Kendimi ciddi yemek bağımlılığı sorunu olan biri olarak
görmesem de, tetikleyici gıdaları bir kez yemeye başladığımda ne kadar
yiyeceğimi kolaylıkla kontrol edemediğimin farkındayım. Eğer bu tetikleyici
gıdalar önümdeyse, bitene kadar yeme şansım oldukça yüksek. Benim için çözüm ya
bu tetikleyici gıdaları tamamen bırakmak veya bunları eve büyük miktarlarda
almamak. Fast-food restoranlarından ve bu tür tetikleyici gıdaları büyük
porsiyonlarla önünüze getiren yerlerden de uzak duruyorum.
Peki, siz ne düşünüyorsunuz? “Yemek bağımlılığı”
düşüncesi size mantıklı geliyor mu? Yaşadığımız
çevre gıda açısından insanların kendi seçimlerinden sorumlu olmalarını giderek
daha zor hale mi getiriyor? Tetikleyici gıdaları tamamen hayatımızdan
çıkarmalı mıyız, yoksa onları az miktarlarda tüketmeyi başarabilir miyiz?”
İşte yazı böyle. Yazıyı sonuna kadar okuma sabrını gösterdiyseniz,
şişmanlığın insanların iradesizliğinden değil, yanlış beslenmeden
kaynaklandığını hepimizin anlayabileceği şekilde açıklayan Robert Lustig’in şu
videosunu da izlemenizi öneririm.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder